SIZLERI COK SEVIYORUZ...!!!
30 Ocak 2010 Cumartesi
29 Ocak 2010 Cuma
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol BEHRAMOĞLU
28 Ocak 2010 Perşembe
Bugun ve Bugun...
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.
Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.
Özdemir Asaf
Yureginin Goturdugu Yere Git
BAZEN Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan… Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın…
Birşeyi bitirmek de unutmak da başlamak da senin yüreğinde.
“yüreğinin götürdüğü yere git”…
Lavinia!!!
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme lavinia
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
İncinirsin yine de sen bilirsin
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme lavinia
Üşüyorsun ceketimi al günün en güzel saatleri bunlar
Lavinia yanımda kal
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme lavinia
Adını gizleyeceğim
Sende bilme bilme lavinia
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
İncinirsin yine de sen bilirsin
Ama gitme Lavinia
Özdemir Asaf
Dogru soze ne denir..!!!
Medeni kanunlarına göre doğar,
Büyür, evlenir, boşanırız,
miras hakkına sahip oluruz.
Suç işlediğimiz zaman
İtalyan ceza kanunlarına göre yargılanır,
Alman ve Fransız kanunlarına göre ticaret yaparız.
Yahudi mantığı ile hareket eder,
öldüğümüz zaman da
İslam hukukuna göre gömülürüz
BAŞIMIZ SAĞ OLSUN !!
27 Ocak 2010 Çarşamba
MEVLAN`A NE DEMIS?
Bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. ..
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar... olduğunu
öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu.. .
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. ..
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar... olduğunu
öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu.. .
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
(Psikoterapist Jülide SEVİM' in bugünkü hayatımızı anlatışı...)
YAŞIYORUZ AMA NASIL?????
"Tıpkı kalabalık bir asansördeymişcesine, birbirimize değmeden yaşıyoruz.
Her birimiz kapıya doğru dönmüş, ellerini ya önünde birleştirmiş ya da iki
yana sıkıca yapıştırmış, kimseye dokunmamaya ve dokunulmamaya çalışarak.
Kat ışıklarını takip eder gibi, tek bir yöne bakarak ve her türlü iletişimin
önüne baştan geçerek. Yalnız kaldığımız nadir anlarda aceleyle asansörün
aynasında kendimize bakar gibi, arada bir içimizi yoklayarak ve her
seferinde kendimizde bir şeyi beğenmeyerek, yalnızlık duygusu daha bir
artarak.
Ara sıra duyduğum tipik asansör müziğini, sokaklarda yürürken de duyuyorum
sanki:
"Yalnızsın, ama korkma, kalabalığın arasındasın. Meraklanma, herkes senin
kadar yalnız. Endişelenme de, kimse dokunmayacak sana. Diğerleri de senin
kadar korkak. Hiç kimsede de; 'Ben geldim. Beni dinler misin? Tanımaya
çalışır mısın?' diyecek cesaret yok. Aman sakın, gözlerini yana kaydırma.
Dümdüz, duygusuz bir ifadeyle sabitle bakışlarını.
Asansör durunca da hızla hareket edip, ayrıl asansörden, veyahut yoldaysan,
sert, kararlı adımlarla yürü yolunda, nereye gideceksen. Sanki çok önemli
bir işin varmış, kime, nereye gideceğini biliyormuşsun gibi.'
(...)
Korkmayın yanlış insanlara rastlamaktan veya incitilmekten. Doğrusu benim de
ödüm patlıyor sizler gibi. Yine de denemek, inanmak istiyorum, çünkü çok
basit bir matematik hesabım var benim. Terapiye başvuran herkes;
'yalnızlıktan, iletişimsizlikten ve anlaşılamamaktan' şikayetçi değil mi?
Evet! İçerideki her başvuruya karşılık, dışarıda yüzlerce insan aynı
şikayetlerden yakınmıyor mu?"
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

















.jpg)


